12 Haziran 2008 Perşembe

23 Temel Gerçek

Birinci gerçek: Türkiye Müslüman bir ülkedir.
İkinci gerçek: Türkiye halkının büyük/ezici çoğunluğu Müslümandır.
Üçüncü gerçek: Türkiye kimliğinin ana unsuru İslâm’dır.
Dördüncü gerçek: Türkiye halkının din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşamak hakkı ve hürriyeti vardır. Bu hak ve hürriyet hiçbir sebep ve bahane ile kısıtlanamaz, tatil edilemez, ortadan kaldırılamaz.
Beşinci gerçek: Türkiye’de gerçek lâiklik yoktur.
Altıncı gerçek: Türkiye’deki sistem “Devlet dini” sistemidir. (Din devleti ile karıştırılmamalıdır).
Yedinci gerçek: Türkiye’de gerçek ve tam demokrasi yoktur. Resmî ideolojili vesayet demokrasisi vardır.
Sekizinci gerçek: Türkiye’de gerçek mânada eşitlik yoktur. Kendisini ülkenin ve halkın sahibi ve vasisi gibi gören egemen bir azınlık, çoğunluktan “daha eşittir”.
Dokuzuncu gerçek: Türkiye’de hukukun üstünlüğü yoktur.
Onuncu gerçek: Türkiye’de, bütün sosyal, siyasî, eğitimle ilgili faaliyetlerin, düşünce ve edebiyatın ana unsuru olan yazılı Türkçe dumura uğratılmış, yeni nesiller dedelerinin mezar taşlarını, klasik edebî eserleri okuyamayacak ve anlayamayacak kadar cahil yetiştirilmiş, bu suretle bir kültür sömürgeciliği ortamı meydana getirilmiştir.
Onbirinci gerçek: Türkiye politikası gayet kalitesiz hale getirilmiş ve kirlenmiştir.
Onikinci gerçek: Türkiye’nin bir kısım büyük medyası çeteleşmiş, tekelleşmiş, kartelleşmiş, mafyalaşmış ve ülkeye zarar verecek hale gelmiştir.
Onüçüncü gerçek: Türkiye üniversiteleri genellikle resmî ideolojinin fidelikleri haline getirilmiş ve gerçek bağımsız vasıflı üniversiteler olmak niteliklerini kaybetmiştir.
Ondördüncü gerçek: Parçala, böl ve hükm et ilkesi doğrultusunda Türkiye halkı Türk Kürt, Sünnî Alevî, Dinci Lâik, Sağcı Solcu gibi kesimlere ve kamplara ayrılmış ve kasıtlı olarak ülkenin geleceğini karartan dehşetli bir kopukluk oluşturulmuştur.
Onbeşinci gerçek: Ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlar cahil bırakılmış, parçalanmış ve toplumsal iradelerini kullanamaz hale getirilmiştir.
Onaltıncı gerçek: Millî mimariye, millî sanatlara, millî kültüre savaş ilan eden şer güçleri Türkiye’yi bir çirkinlikler meşheri haline getirmiştir.
Onyedinci gerçek: Ortadoğu’nun Japonya’sı, Güney Kore’si olabilecek ülkemiz, emperyalist güçlerin ve onların yardakçılarının sabotajlarıyla geri bırakılmış, borç batağına itilmiş, bugünkü kötü duruma düşürülmüştür.
Onsekizinci gerçek: Bir toplumu ayakta tutan ahlâk, fazilet, iyilikler horlanmış, müstehcenlik teşvik edilmiş, hırsızlık ve soygun, sistemin bir parçası gibi görülmüş ve bugünkü kokuşma ortamı oluşturulmuştur.
Ondokuzuncu gerçek: Türkiye halkının sosyal, kültürel, antropolojik, tarihî yapısına uymayan kanunlar toplumu çürütmüş, aile yapısını bozmuş, genç nesilleri dejenere etmiş, suçların patlamasına sebep olmuştur.
Yirminci gerçek: Türkiye’nin büyük felaketlere uğramaması için en kısa zamanda fazilet ve hikmet (erdem ve bilgelik) temelleri üzerine oturmuş gerçek bir demokrasiye, temel insan haklarına saygılı ve bağlı bir sisteme, temiz ve şeffaf bir idareye kavuşturulması gerekmektedir.
Yirmibirinci gerçek: Devletin yeni bir sivil anayasaya ihtiyacı vardır. Resmî ideolojisiz demokratik bir anayasa...
Yirmiikinci gerçek: Bugünkü eğitim (bilhassa liseler) ve üniversiteler ile Türkiye’yi düze çıkartacak yeterli sayıda güçlü/vasıflı eleman yetiştirmek mümkün değildir. Bu konuda acilen çareler ve çözümler aranmalı ve bulunmalıdır.
Yirmiüçüncü gerçek: Namuslu, vicdanlı, ahlâklı, karakterli, vatansever, erdemli bütün okumuşlar, seçkinler Türkiye’yi bugünkü bataklıktan çıkartmak için elbirliği ile çalışmalıdır. Bu maksatla sivil bir kurucu meclis toplanmalı ve gerekenleri yapmalıdır.
Türkiye’de Gerçek Aydın Var mı, Müslüman Aydın Var mı?
ŞİMDİ aydın deniliyor, eskiden münevverdi, Azeriler ziyalı diyor... Türkiye’de gerçek aydın var mıdır? Olsa bile sanırım çok azdır. İslâmî kesimde aydın var mı? İnşaallah vardır. Bence üç-beş kişiyi geçmez.
Ben kendimi aydın sanıyor muyum? Hâşâ!.. Okur-yazar bir vatandaşım, her gün birkaç saat okurum, birkaç saat de yazarım... Okur-yazar olduğuma yemin etsem başım ağrımaz.
Ortalıkta bir sürü Müslüman aydın dolaşıyor. Aydın olmak o kadar kolay mıdır?
Aydın olmanın birtakım temel ve zarurî şartları vardır:
Birincisi: Bilgi boyutu çok gelişmiş olacak. Edebiyat, tarih, mantık, psikoloji, ahlâk, metafizik, estetik... Müslümansa yeterli İslâmî kültüre sahip olacak. Doğru dürüst edebî/yazılı Türkçe bilmeyen nasıl aydın olabilir?
İkincisi: Aksiyon, ahlâk, karakter boyutudur.
Üçüncüsü: Estetik, sanat, güzellik boyutu.
Dördüncüsü: Gerçek aydın mutlaka muhalif olacaktır. Ülke gırtlağına kadar pisliğe batmış, bizimki hiç aldırmıyor, hattâ kendi payına düşen haltları yiyor ve aydın geçiniyor. Yağma yok!..
Aydın kişi, iktidar Müslümanlarda (veya İslâmcılarda) da olsa, onlardan uzak durur.
Bizimkiler iktidara geçti... Haydi biz de sofraya oturalım, yiyip içelim... Bu kafadaki adamlar ve karılar aydın olamaz.
İslâm aydını hükümdarlarla, sultanlarla, devletlilerle araya mesafe koyar.
İslâm aydını olumlu tenkitleriyle, müsbet uyarılarıyla aydınlatır.
Bir insan çok tahsilli, çok kültürlü olabilir. Bu kültürün yanında ahlâk ve fazilet yoksa, o adam haram yiyorsa, emanete hıyanet ediyorsa “Kültürlü bir sahtekardan” başka birisi değildir.
Gerçek İslâm aydını asla yalakalık, yağcılık, dalkavukluk yapmaz.
Kirli, bulaşık, meddah, köle ruhlu adamlar aydın olamaz.
Bir maaş, biraz harcırah, az veya çok avanta karşılığında haksızlıklara karşı susacak, zalimleri övecek... Böylesine aydın mı denir?
Müslümanlar son elli sene içinde çeşitli mesleklerde ve uzmanlıklarda hayli adam yetiştirdiler ama aydın yetiştiremediler.
Yeterli sayıda aydına sahip olmayan bir ülke batmaya mahkumdur.
Aydın, adı üstünde aydınlatır, yol gösterir, kılavuzluk yapar. Aydın iyilikleri emr eder, kötülükleri yasaklar. Aydın, içinde bulunduğu toplum için en büyük nimettir. Aydınlarını yetiştiremeyen bir toplum bahtına ağlasın.

http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=18936

Trajikomik Bir Hukuk Faciası !...

Anayasa Mahkemesi, içinde başörtüsünün harfi dahi geçmeyen ve yükseköğrenimde herkesin kanun önünde eşitliğini sağlayacak Anayasa değişikliğini iptal etti. Hukukçular ve sivil toplum temsilcileri, bağlı olduğu Anayasa’yı bile ihlal ederek yetkisini aşan Mahkeme’nin kararının hukuk cinayeti olduğunu ve yok hükmünde sayılması gerektiğini ifade ediyor. Analiz Dosya / Ahmet Zeki Gayberi Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda üniversitelerdeki hukuksuz başörtüsü yasağını sona erdirip biraz olsun özgürlüklerin sınırlarını genişleteceği şeklinde takdim edilen Anayasa değişikliğini iptal ederek, yürürlüğünü durdurdu. Anayasa’nın 1, 2, 4 ve 148. maddelerine dayandırılan karar büyük bir hukuk faciası olarak değerlendirilirken, Anayasa’nın 148. maddesine göre Yüksek Mahkeme yasa değişiklikleri ve Anayasa değişikliklerini sadece ‘usul ve şekil yönünden denetler’ hükmü de hiçe sayıldı. CHP ve DSP milletvekillerinin üniversitelerde türbana serbestlik sağlayan Anayasa değişikliğinin iptali başvurusunu karara bağlayan Mahkeme’nin bu kararıyla 148. maddeyi çiğnemesi büyük hukuk skandalı olarak görülüyor. Yargıçlar diktatoryası Anayasa Mahkemesi’nin, Türkiye’nin adeta bir “yargıçlar diktatoryası” ile yönetildiğini ortaya koyan son kararı “Yetki Gasbı” Ve “Millet iradesine engel” olarak yorumlandı. Anayasa mahkemesi, CHP’nin başvurusunu değerlendirerek Anayasa değişikliğini iptal etmesi ve Anayasa’yı çiğneyerek yürürlüğünü durdurmasının hukuki hiçbir izahı bulunmadığına dikkat çekiliyor. Anayasa Mahkemesi’nin Karar gerekçesinde ; ''9 Şubat 2008 günlü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun''un 1'nci ve 2'nci maddeleri, Anayasa'nın 2, 4'üncü ve 148'inci maddeleri gözetilerek iptal edilmiştir. Ayrıca yürürlüğü de durdurulmuştur” denildi. 9’a 2 komedisi! Hemen hemen bütün hukukçular kararın hukuksal anlamda taşıdığı garabetin üzerinde durarak, “9’a 2” dengesindeki siyasi komediye dikkat çekiyor. Atandığı dönemin ve atayanın siyasi kimliği dışında karar veremeyen bir yüksek yargı olamayacağının altını çiziyor. Kararın, hukukî değil siyasî olduğu ve geçen yılki 367 kararı faciasının çağrıştırdığını dile getiren hukukçular, böyle geniş yorum ve yetki çerçevesinde hiçbir kurucu iktidarın hiçbir anayasa maddesini değiştirmesinin mümkün olamayacağına işaret ediyor. Anayasa Raportörünün bile sadece şekil yönünden incelenebileceğini öngörmesine rağmen mahkemenin aksi yönde ve yetki sınırlarını çok çok aşarak değişikliği esas yönden de inceleyerek karar vermesi ve değişiklik maddesinde başörtüsü kelimesi dahi geçmemesine karşın kararın “Türbana ret” diye yansıtılması da anlamlı bulunuyor. Yetki ve meşruiyetini Anayasa'dan alan Anayasa Mahkemesi, bu kararla Anayasa'da belirlenen yetki ve görev sınırlarını açık şekilde ihlal etti. Bu durumun, mahkemenin Anayasa ile bağlı olmadığını ilan etmesi olarak yorumlayan hukukçular, bundan sonra Anayasa Mahkeme'sini bağlayacak hiçbir hiç bir hukuki metinin kalmadığını ifade ediyor. Anayasa’da, Anayasa Mahkemesinin sadece “şekil” yönünden sınırlı bir şekilde inceleyebileceğinin amir bir hüküm olduğunu vurgulayan hukukçular, buna rağmen esastan yapılan inceleme ve yürütmeyi durdurma kararının açık bir Anayasa ihlali olduğunu ifade ediyor. Adalet dağıtması gereken yargı kurumlarının bizzat yasaları ihlal etmesinin, adalet mekanizmasına olan güveni ve inancı yok ettiğini kaydeden hukukçular, başörtüsü hakkındaki düzenlemenin de, Din ve Vicdan özgürlüğüne, kanun önünde Eşitlik ilkesine, Eğitim ve öğrenim hakkına katkı sunan bir düzenleme olduğunu ve Türkiye’yi çağdaş demokratik ülkelerle eşitleyecek bir düzenleme olduğunu vurguluyor. Din ve vicdan özgürlüğünü ihlal! Anayasa mahkemesi kararını Hakka ve Adalete Karşı, Temel Hak ve Özgürlükleri ihlal eden bir karar olarak değerlendiren İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlumder), Halk iradesi ve Meclis iradesini hiçe sayacak şekilde 9’a karşı 2 oyla verilen kararı, Meclise ait olan kanun yapma yetkisine doğrudan bir müdahale ve Yetki gaspı olarak değerlendirdiğini açıkladı. Mazlumder açıklamasında, “Yargı, Hakkın ve Adaletin tarafı olmalıdır. Yargı, soyut Cumhuriyet, laiklik kavramları adına ideolojik devletin tarafı olamaz, olmamalıdır. Olması halinde “Millet adına değil, İdeolojik devlet veya kişisel ideolojileri adına karar vermiş olurlar. Başörtüsü sadece üniversitelerde değil, hayatın her alanında serbest olmalıdır. Anayasa mahkemesi kararını millet iradesine müdahale eden bir karar olduğunu, Kaynağını Anayasadan almayan bir hukuka aykırı karar verildiğini, Meclisin yetkisinde olan bir konuda kişisel karar vererek, yetki gaspında bulunduğunu, Din ve vicdan özgürlüğü, eşitlik hakkı, eğitim hakkı ve çalışma hayatına katılma haklarını ihlal eden bir karar verildiğini ifade ederiz” denildi. Yükseköğretimde herkese eşit eğitim alabilmeyi öngören yasa değişikliği, TBMM Genel Kurulu'nda, 9 Şubat 2008'de, 103 ret oyuna karşılık, 411 oyla kabul edilmişti. Meclis’teki 4 partiden CHP hariç 3 partinin desteklediği değişiklik, halkın yıllardır beklediği talep ve iradenin yansımasıydı. Anayasa Profesörü Mustafa Kamalak: Sıkıntılı dönem A nayasa Mahkemesi’nin bu iptal ve yürütmeyi durdurma kararı ile millet sıkıntılı bir döneme girmiştir. Mahkeme, Anayasa’daki sınırları çok zorlamıştır. Anayasa’nın çiğnendiği kanaatindeyim. TBMM artık referanduma da götüremez. Karar, AKP’nin kapatılmasını da neredeyse kesinleştirmiştir. Prof. Dr. Hüseyin Hatemi: İnatlaşmayı teşvik ediyorlar! Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bu kararı esef ve kaygıyla karşılıyorum. Anayasa Mahkemesi içerik incelemesi yapamaz. Anayasa açıkça ihlal ediliyor. Bu, çifte standart ve keyfiliktir. Anayasa hiçbir şekilde keyfi olarak ihlal edilemez. Buna Anayasa Mahkemesi de dahildir. Bu bir hukuk ihlalidir. Kararı, kutuplaşmaya yol açacağı için son derece tehlikeli görüyorum. İnatlaşmayı teşvik etmekten başka bir işe yaramaz. İptal edilen kanunu referanduma da götürülemez. Halktaki uyanışa rağmen bir kısım güçler hukuk devletinin oluşumunu engelliyor. Doç. Dr. Mustafa Şentop (Hukukçu): Karar, yok hükmündedir! AnayasaMahkemesi kararında, açık bir Anayasa kuralının ihlali söz konusu. Bunun bir yaptırımı yok. Anayasa Mahkemesi’ni denetleyen onun üstünde bir organ yok. Ancak hukukta başka tür yaptırım vardır. ‘Yokluk’ gibi bir yaptırım var. Bu nedenle karar yok hükmündedir. Meclis Anayasa değişikliğini iptal kararını yok hükmünde saysın. Öğrencilerimden biri sınavda böyle bir soruya Anayasa Mahkemesi’nin kararı gibi bir cevap verseydi sıfır alırdı. Mahkeme, kendi meşruiyetini çiğnemiştir. Karar, başörtüsünü yasaklamıyor! Anayasa Mahkemesi’nin, kamuoyunda üniversitede başörtüsü yasağını kaldıran karar olarak bilinen Anayasa değişikliklerini iptal etmesi, bazı medya organları tarafından “Türbana ret!” denilerek sevinçle karşılandı. Ancak mahkemenin iptal ettiği değişikliklerle ilgili kararın hiçbir şekilde başörtüsü yasağı getiremeyeceğinin altını çizen hukukçular, iptal edilen Anayasa değişikliklerinin, neredeyse eski maddelerle tamamen aynı olduğunu ve maddelerde başörtüsü ile ilgili tek harfin geçmediğine dikkat çekiyor. Hukukçular, Mahkemenin iptal ettiği düzenlemelerin sadece özgürlüklerin sınırlarının biraz daha genişletilmesini ve öğrenim hakkının kullanımında daha eşitlikçi davranılmasını içerdiğini ifade ediyor. Ancak buna rağmen bu anlamsız kararın tamamen başörtüsü ile bağdaştırılmasının hukuk mantığı açısından da geçersiz olduğu vurgulanıyor. Anayasa'nın davaya konu olan maddelerinin iptal edilen fıkraları ile birinci fıkraları neredeyse aynı... AKDER Başkan Yardımcısı Av. Fatma Benli: İlkokul çocuğu bile anlardı ama..! “Anayasa’da yer alan “Anayasa Mahkemesi Anayasa değişikliğini “sadece şekil yönünden” inceler ve denetler” ifadeleri ilkokul çağındaki çocukların anlayabileceği düzeydedir. Ancak bu netlik Anayasa Mahkemesi üyeleri için yeterli olmamıştır. Mahkeme, kendi hoşuna gitmeyen şeyler söz konusu olduğunda Anayasa ve hukuku bir kenara bırakma yetkisini kendisinde görüyorsa, o zaman “Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı bir hukuk devletidir” ibarelerinin de iptaline de karar vermelidir. Zira iptal kararı, artik darbelerin Türkiye’de yargı kararları ile yapıldığını tescil etmiştir.” Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci: Yüzde 80’e karşı 9 kişi “Bir yanda halkın yüzde 80’ine tekabül eden 411 milletvekili ve bunların onayladığı Anayasa değişikliği var! Diğer yanda ise 9 kişi. O halde MHP ve DTP’de kapatılsın. Anayasa Mahkemesi Meclis'te 411 milletvekilinin oylarıyla kabul edilen 10. ve 42. madde değişikliklerini iptal kararıyla 367 probleminden sonra yeni bir skandala daha imza atmıştır. Mahkeme bu kararıyla Türkiye'nin hukuk devleti değil, tipik otoriter-faşizan bir bürokratik diktatörlük olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Anayasa Mahkemesi'nin son kararı bir türlü kendilerini güvende hissetmeyen elitlerin milletin kimliğine duydukları nefreti ve halka karşı güvensizliklerini yansıtan bir belge hükmündedir.” İşte ihlal edilen Anayasa maddeleri MADDE 10: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasîdüşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir… Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. MADDE 11: Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. MADDE 13: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” MADDE 148: “Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler...” MADDE 153: “Anayasa Mahkemesi, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.” MADDE 10 (Eski) “Devlet organları ve idare makamları, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır…” 10. MADDE DEĞİŞİKLİĞİ: "Devlet organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır" 42. MADDE (Eski) “Kimse öğretim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı ve kullanılmasının sınırları kanunla tespit edilir ve düzenlenir.” 42. MADDE DEĞİŞİKLİĞİ: "Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir."
Milli Gazete