23 Şubat 2008 Cumartesi

ELEŞTİRİRKEN...


Önyargılı olarak, oluşturulacak kanaatler ile verilecek kararların, hatalı olmaları riski yüksektir.


Kişileri ve kurumları eleştirirken önyargılardan sıyrılmalıyız. Eldeki verilerle, pozitif bilgi ve belgelerle, objektif eleştiriler yapabiliriz.


Kişi ve kurumları, yerli yersiz eleştirip, haklı haksız icraatları ayırt etmeden tüm yönleriyle kötü görür, karalarsak biz de yapılan hatalarda payımız olduğu için, aynı konuma düşer, aynı hataların ortağı oluruz.


Ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasal problemlerini, ne tek bir kişi çözebilir, ne de sadece bir parti veya bir başka kurum çözebilir.


Devlet, millet, kurumlar ve fertler olarak, hep birlikte elbirliği, gönül birliği içinde çözümün bir parçası olmamız ve çözüm yollarını da eğer biliyorsak ortaya koymamız gereklidir.


Suçu hep dışarıda aramak ve birilerine yüklemek kolaycılıktır.


Biz eğer vatanımızı ve milletimizi seviyor ve düşünüyorsak problemlerin değil, çözümlerinin bir parçası olmamız gerekir.17.02.2008


Selam ve dua ile...


İbrahim Ethem Erçakır

14 Şubat 2008 Perşembe

BARIŞ,HUZUR,HAK,ADALET,ÖZGÜRLÜK,KALKINMA



Ülkemizin,uluslararası ilişkilerde,çok boyutlu bir politika izlemesi,ekonomik,siyasal alanda bir başarı getirdiği gibi,yeni düşmanlar edinmemizi veya dost görünen devletlerin gerçek yüzünün ortaya çıkmasını da sağlamaktadır. Bugüne kadar bize stratejik ortak muamelesi yapan devletler,diğer devletlerle olan ilişkilerimizi baltalamak için,yine her devletin içinde bulunan ayrılıkçı güçleri veya ajanlarını devreye sokarak provakatif eylemler düzenliyorlar.Bundan sonra yapılacak olan iç güvenliğimizi sağlamakla birlikte diğer ülkelerde yaşayan milletimizin güvenliklerinin de sağlanması için ne yapılması gerekiyorsa onun için gerekli uluslar arası girişimlerde bulunmalıyız.Vatandaşlarımızın bulunduğu ülkelerde yürütülmekte olan provakatif eylemleri gerçekleştirenlerin deşifre edilip, dünya kamuoyuna sunulması gerekir. Dünyayı kaosa sürükleyip,savaş isteyenler ile,barış,huzur, hak,adalet,özgürlük ve kalkınma isteyenlerin tüm dünya halklarına ilan edilmesi gerekir ki bunun üzerine,tüm dünya halkları da,kendi ülkelerinde savaş isteyenleri tasfiye etsin. Bu uzun ve zor vazifeyi gerçekleştirmek için devlet,millet elele,gönül gönüle çalışmalıyız. Hepimiz üzerimize düşen vazifeyi yerine getirmeliyiz.
İbrahim Ethem Erçakır

8 Şubat 2008 Cuma

MÜTEVAZİ BİR BAŞARI İÇİN



Ralph Waldo Emerson’un “başarı nedir?” sorusuna verdiği bir cevap :
- Sık ve çok gülebiliyorsan,
- Akıllı insanların saygısını, çocukların sevgisini kazanabiliyorsan,
- Dürüst eleştirmenlerin takdirini alabiliyorsan,
- Sahte dostlarının ihanetine katlanabiliyorsan,
- Güzelin değerini biliyorsan,
- Diğer kişilerde en iyiyi bulabiliyorsan,
- Daha iyi bir dünya için geride ister sağlıklı bir çocuk, ister iyileştirilen bir sosyal durum, ister, ufak bir parça yeşil bahçe bırakabiliyorsan,
- Tek bir kişi bile olsa, biri senin varlığından ötürü daha rahat nefes alabiliyorsa…
İşte bu başarmış olmaktır.

BİLSELERDİ YAPMAZLARDI...



- Hanım, Hanım, bu küçük kitabı(Kur'an-ı Kerim meali'ni göstererek) nerden buldun böyle, bu kitap da ne güzel şeylerden bahsediyor. Bu kitabı okuyuncaya kadar, herkesten benim ‘’cehennemlik olduğumu, cehennemde cayır cayır yanacağımı, kan ve irinler içeceğimi’’ duyuyor, kurtuluşumun olmadığı duygusu, beynimi kemiriyordu.

- Oysa, bu Kitap'dan öğrendim ki ; Bizi yoktan var eden Allah’ın, merhamet ve şefkatinin , gazabını geçtiği, tövbe edip, güzel ameller işleyenlerin, altından ırmaklar akan cennete girecekleri müjdeleniyor. Niçin, bana, herkes tarafından, bu kitap'ı okuyuncaya kadar, hep cehennemlik muamelesi yapıldı ?

- Tamam benim günahlarım çok olabilir, ama tövbe eder, bir daha günahlara dalmam, Allah ve Rasul’ünün yolunda giderim. Salih ameller işlerim, özellikle kul hakkına çok dikkat ederim. İnşaallah ben de tüm müslümanlarla birlikte cennete giderim, cennette Peygamber Efendimize komşu olurum. Cemallullah’a kavuşurum. Keşke bu kitabı(Kur’an-ı Kerim Meali) daha önce okusaydım, geçmişte işlediğim günahları işlemeseydim. Affet Allah’ım.





6 Şubat 2008 Çarşamba

UÇAK'TA ADALET NASIL SAĞLANDI ?



14 Ekim 1998′de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleştiği söylenen başka bir olay var. Hangi havayolu şirketi bilmiyoruz.
Bir hanım zenci bir adamın yanında oturuyor, hanım sinirliliğini belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istiyor, zira hanımefendimiz böylesine antipatik birinin yanında oturmak istemiyor!
Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu, fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söylüyor. Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlar; bu kadının sadece terbiyesiz değil aynı zamanda birinci sınıfta yolculuğa devam edecek olmasına şahit oluyorlar. Bizim adam ise kötü durumda olmasına rağmen cevap vermiyor.
Bu yüksek tansiyondaki durumda, kadın birinci sınıfta ve siyahi adamdan uzak uçabileceğinden tatmin görünüyor.
Birkaç dakika sonra hostes kadına;
”Çok özür dilerim, gerçekten de uçakta başka yer olmamasına rağmen birinci sınıfta bir yer bulduğum için çok mutlu oldum. Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, zira bu değişiklik için pilottan izin almam gerekiyordu. Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz dedi ve bu izni verdi.”
Diğer yolcular doğal olarak kulaklarına inanamıyorlar. Kadın bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandığı esnada hostes, zenci yolcuya dönerek:
”Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bıraktığımız için özür diliyor.”
Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ediyorlar. Uçak firması o yıl kaptan pilot ve hostesi bu davranışlarından dolayı ödüllendirmekle kalmayıp, aşağıdaki mesajı tüm ofislerde personelin görebileceği bir biçimde asıyor:
”İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.”
Hakkımızda bir kez karar verip, sonra da ölünceye kadar bizi hep aynı gözle görenlerden siz de rahatsız olmuyor musunuz?


SECDE ETMEK, İNSANI KANSERDEN KORUYOR




Bilim adamları yeni yaptıkları bir bilimsel araştırmada, Allah’a secde etmenin insanı kanserden koruduğunu ortaya çıkardı.

Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan Ulusal Işın Teknolojisi Merkezi’nde yapılan bir bilimsel araştırma, Allah’a secde etmenin insanı kanserden koruduğunu ortaya çıkardı.

Araştırmayla ayrıca secdenin hamile kadınlar için de oldukça yararlı olduğunu ve ceninin şekil bozukluğuna uğramasını engellediğini, bunun yanında yine birçok bedensel ve psikolojik hastalıklara iyi geldiği tespit edildi.

Işın Teknolojisi Merkezi Bölümü Başkanı Biyoloji profesörü Muhammed Ziyaeddin Hamid, bu çağda insanların her yönden elektromanyetik dalgalara maruz kaldığını ve bu nedenle daha fazla ışın aldığını belirterek, vücutta biriken bu yükün mutlaka dışarı atılması gerektiğini bildirdi.

Araştırma sonucu vücutta biriken elektromanyetik yükün Allah’a secde ile dışarı boşaltıldığının belirlendiğini dile getiren Mısırlı bilim adamı, bilimsel araştırmaların insan boyunun küçüldükçe elektromanyetik dalgalara uğrama oranının daha da azaldığını gösterdiğini söyledi.

İnsanın secde halindeyken elektromanyetik dalgalara daha az maruz kaldığını ve alnın yere değmesiyle vücuttaki elektromanyetik yükün dışarıya boşaltıldığını tespit ettiğini kaydeden Profesör Ziyaeddin, secde halinde olan bir insanın yedi organının yerle temas etmesinin boşaltımı hızlandırdığını ve bunun yorgunluk ve bazı hastalıklara iyi geldiğini ifade etti.

Araştırmaların elektrik yükünün vücuttan sağlıklı bir şekilde atılması için secde anında kıbleye dönmek gerektiğini gösterdiğini bildiren Profesör Ziyaeddin, Kâbe’nin yeryüzünün merkezi olduğunu ve yeryüzünün merkezine yönelmenin vücuttaki elektrik yükünü dışarı atmak için en uygun pozisyon olduğunu söyledi.

Beş vakit farz namazın vücuttaki elektrik yükünün dışarı atılması için yeterli olduğunu belirten Mısırlı bilim adamı, uyku esnasında vücutta oluşan unsurların sabah namazıyla dışarı atıldığını ve insanın güne sağlıklı ve canlı bir şekilde başladığını kaydetti.

Öğle, ikindi ve akşam namazlarının günün yorgunluğunu ve stresini azalttığını ve insana psikolojik bir rahatlama sağladığını söyleyen Profesör Ziyaeddin, yatsı namazıyla gün boyu vücutta oluşan yükün geri kalanının dışarı atıldığını ve insanın rahat bir şekilde uykuya dalmasının sağlandığını belirtti.

http://www.kritik-analitik.com/default.aspx

Asım Sancaktar-Dünya Bülteni

http://www.dunyabulteni.net/news_detail.php?id=22627

4 Şubat 2008 Pazartesi

ASLINDA O KADAR DA ZOR DEĞİL !...





N...n hanım, yazılarınızın birçoğunu okudum. Edebi yönün ve samimiyetin çok hoşuma gitti.Fakat bir ikilem içinde olduğunu gördüm.Yanılmış da olabilirim. Farklı tezahürleri yazılarına yansımış olsa da, ahirete inancın var. Herhalde çok sevdiğin yakınlarını kaybetmenin verdiği acı, Yaratıcıya karşı biraz sitemkar yapmış seni. Oysa acılar, su verilen demiri nasıl çelik haline getirirse, insan da yaşadığı acılardan ders çıkarıp, çelik bir iradeye sahip olabilir. Allah, insanı mükemmel bir şekilde yarattığı gibi, ona birtakım sorumluluklarda vermiştir. Aslında çok basit olan bir imtihana da sokmuştur. Örnek verirsek, bir asansöre binince hangi kata çıkacağımıza biz karar veriyoruz. Sadece iki kata çıkan bir asansöre bindik,bir katı cennet,bir katı cehennem. Hep cehennemden korkup,psikolojimizi bozacağımıza, cenneti düşünüp, moralimizi yükseltebiliriz. Yani cennet düğmesine basıp,cennete gidebiliriz. Tercih bize bırakılmış. Tabii dir ki bu kadar kolay da değil. Önce, ne kadar hatamız,günahımız olursa olsun, Allah'a ortak koşmadıkça ve kul hakkına tecavüz etmedikçe, tövbelerimizin kabul olacağı kesindir. Eğer bu ikisini de yaptıysak o zamanda yine Allah'ın varlığı ve Birliğine iman edip, üzerimizdeki kul haklarını iade etmeye çalışırız. İade edemez isek de yine iade etmeye samimi olarak çaba sarfederiz. Helallik isteriz.
Allah'ın, bizlere, Peygamberimiz vasıtasıyla gönderdiği Kur'an-ı Kerim'i mealinden okuyup,anlamaya çalışalım. Çevremizde mutlaka vardır. İslam'ı samimi olarak yaşamaya çalışan insanlardan eksik bilgi ve amellerimizi tamamlayabilmek için destek isteyelim. Günah işlemekten kaçınalım, yine de günaha düşersek tövbe edelim(Mevlana diyor ki ; Bin kere tövbeni bozsan da yine gel,bu dergah ümitsizlik dergahı değildir.)Bütün bunları gerçekleştirirsek göreceğiz ki, dünyanın en mutlu insanı oluvermişiz. Ayrıca çevremize de mutluluk yansıtmaya başlayıvermişiz. İşte bu kadar kolay...Selamlar...İbrahim Ethem Erçakır
ieercakir@hotmail.com

3 Şubat 2008 Pazar

MÜSLÜMAN HALKLARIN, İDARECİLERİNİ SEÇİMİ



Müslüman halklar olarak, idarecilerimizi, vahşi işgalci emperyalistlere uşak olmayan ve olmayacak olanlardan seçmek zorundayız.

İslam Birliğini ve İslam Barış Birliği askeri gücünü kuracak yöneticilerimizi işbaşına getirmek zorundayız.

Yöneticilerimiz ise, şahsi menfaatlerini halkının menfaatlerinden üstün tutmayacak, lüksten, israftan, gösterişten uzak duracak, kendi milletine değil, düşmanlarına karşı dik durmak zorundadır.

Bu arada bizler de fert ve millet olarak, yaşantımızı yeniden gözönüne alıp, önce kendimizi, ailemizi, çevremizi, milletimizi de ahlaki açılardan düzeltmeliyiz. İçimizdeki anlamsız evham ve korkulara yenilmemeliyiz. Birlik ve beraberliğimizi bozacak provakatif eylemlere karşı uyanık olmalıyız.

Filistinlilerin bombalar altında bile metanetli duruşunu sergileyebilmeliyiz. Maddi ve manevi desteğimizi şu anda işgal ve vahşet altında yaşayan insanlara ulaştırmalıyız. Vahşi işgalci emperyalistlerin mallarına, paralarına, ekonomik tüm çıkarlarına uyguladığımız boykotumuzu ferdi olmaktan çıkarıp, tüm toplumlara yaymalıyız.

İbrahim Ethem Erçakır



2 Şubat 2008 Cumartesi

EKONOMİK KALKINMA İÇİN ATILACAK ADIMLAR


1 – İşe, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması ile başlanılması,bunun için de kanuni düzenlemeler yanında,etkin bir denetimin yürürlüğe konularak,uygulanması gerekir.Sektör sektör denetimler başlamalıdır.Bu iş için devletin tüm kurumları ortak hareket etmelidir.Örnek olsun; Polis denetlemelerinde şoförlerin SSK.lı olup olmadığı,taşınan malların fatura kontrolü v.s. gibi kontrolleri de gerçekleştirilebilmelidir. Belediyelerin zabıtalarına da yetki verilmelidir.Oda ve borsalar da,hem üyelerinin ,hem ülkemizin ve devletimizin menfaati için,kayıtdışı ile mücadeleye katılmalıdır.

2 – Hükümetin daha önce gündeme alıp,önceki Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesiyle gündemden düşen, orman vasfını yitirmiş arazilerin (2 b yasası) satışı ile elde edilecek gelirle,başta işsizlik olmak üzere ekonomik problemlerin çözümünün hızlandırılması gerekmektedir.

3 – Rüşvet ve yolsuzlukla mücadelenin de , daha ciddi ve etkin bir şekilde yürütülmesi gerekir. Bu yolla uğranılan zarar, devletin ve milletin tahminlerinin çok çok üzerindedir. Bu durum ayrıca dürüst davrananlarla, davranmayanlar arasında haksız bir rekabet de oluşturmakta, dürüst davrananların çalışma azmini de baltalamaktadır.

4 – Özellikle, kamu ihalelerinin çok daha şeffaf yapılması, çok daha adil dağıtılması, bu konudaki dedikodu ve söylentilere fırsat bırakılmaması sağlanmalıdır.

5 – Başta ormanlarımız olmak üzere yer altı ve yerüstü kaynaklarımız (madenler,enerji v.s) işletmeye alınmalıdır. Özellikle ithal ettiğimiz hammaddeler, yerli kaynaklarımızdan temin edilmelidir.

6 – Üniversitelerimiz ile diğer kamu ve özel sektör kuruluşlarımız, Ar-ge çalışmalarını koordineli bir şekilde yürütüp,bu alanda ki yapılan ve yapılacak masraflar da tekerrüre meydan verilmemelidir.

7 – Yaygın iletişim yolları kullanılarak, milletimizi tasarrufa yönlendirmek gerekmektedir. Özellikle ithal ürünlerde yaşanan, lüks ve israfa yönelik harcamalardan tüm toplumumuzun zarar göreceği anlatılmalıdır.Bu konuda siyasiler ve kanaat önderleri örnek olmalıdır.

8 – Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı, eksikliği duyulan alanlarda öğrenci yetiştirilmelidir. Gerekirse yurtdışından öğretim üyesi transfer edilmelidir.Okullarda müteşebbislik ruhu da aşılanmalıdır.

9 – Devletin teşvik politikaları gözden geçirilip, daha optimum ve rasyonel hale getirilmelidir.


10-Globalleşen dünya ekonomisi ile mücadele edebilmek için,şirketlerimizin birleşmesi, sermayelerimizin birleşmesi,üretim artışı sağlanıp,maliyetlerin düşürülmesi,çeşitliliğin ve kalitenin de artırılması gerekir.

İbrahim Ethem Erçakır




BAŞÖRTÜSÜ MESELESİ ÇÖZÜLENE KADAR



Kimileri ısrarla türban dayatmasında bulunsa da konu başörtüsü konusudur. Dünya da, halkının çoğunluğu veya azınlığı müslüman olsun veya müslüman olmasın, böyle bir mesele olmadığı halde,ülkemizde terör ve ekonomiden sonra gündemimizin üçüncü maddesi onlarca yıldır başörtüsü üzerinedir.
Bu başörtüsü konusu arkasında birçok mağdur da bırakmıştır.Bu mağdurlar başörtülüler ve onların yakınları olduğu kadar,başörtüsüne düşmanlık edenlerden de çıkmıştır.Bunların başında çok iyi hatırladığınız birçok siyasi de vardır.Siyasi hayatları sona erdiği gibi toplum içine de çıkamaz hale gelmişlerdir.Daha önce işgal ettikleri yüksek makamlara ziyaretçi olarak bile gidememektedirler.
Şu anda bu yüksek makamda bulunanlar ise ''başörtüsü namusumuzdur'' söylemiyle ve kendilerinin de mağdur olduğunu ileri sürerek bu makamlara geldiler,ayrıca kurumlararası mutabakat henüz gerçekleşmedi diyerek bu problemin çözümünü de hep ertelediler. Şimdi ufukta mahalli seçimler var ve aynı zamanda seçmenler bilinçlenmeye başladı.Ekonomide milletin çoğunluğuna pek yansımayan bir başarı elde edilse de,sosyal ve kültürel alanda somut bir başarı gösteremeyen siyasiler,yine seçmenin oyunu alabilmek için başörtüsüne sarıldılar.
Başörtüsü ile bile birlikte diğer milletimizin diğer bir mağduriyeti de meslek liselerinin ÖSS'de ki katsayı eşitsizliğidir. Bu mesele de siyasiler tarafından, yüzbinlerce öğrenci ve ailesinin mağduriyetine rağmen çözülememiştir.
Gerek katsayı eşitsizliği,gerekse başörtüsü konusunda mağdur olan onbinlerce öğrenci yurtdışında eğitim için gurbete gitmiştir.Bu durum zaten cari açık veren ülkemizin milyonlarca dolar daha açık vermesine yol açmıştır.
Yurtdışında eğitimini tamamlayan öğrenciler ise maalesef ülkemizde yine başörtüsü gerekçe gösterilerek kamuda görev alamamaktadırlar.Bu durum mağduriyetin katlanarak artmasına yol açmaktadır.Milletimiz, devletine her açıdan tam bağlılık sergilerken uğradığı mağduriyetler sonucu bu bağlılıkta kırılganlıklar yaşanmakta ve devlete olan güven sarsılmaktadır.Bunun sonucu olarak girişimcilik ruhu körelmektedir.Bundan devletimiz de zarar görmektedir. Tüm bu meselelerin kısa elden çözümü siyasilerin samimi olarak atacakları adımlardadır.
Milletimize düşen ise artık samimi olanla samimi olmayanları ayırt etmeleridir.Bir de vatandaş olarak yapılacak eylem,bu problemlerin çözümünü engelleyen kurum yetkililerini eski siyasilerde olduğu gibi yalnızlığa itmektir. Karşılaştığımız yerlerde bu davranışlarının çirkinliğini hatırlatmaktır.İşin aslı Hak verilmez alınır. Mağduriyetden kurtulup hakkımızı elde edene kadar çeşitli metodlarla mücadelemizi sürdürmemiz şarttır.Bu ülke,bu devlet bizim. İthal fikirlerle hareket edip,milletini hor görenlerin değil.Allah yar ve yardımcımız olsun...

İbrahim Ethem Erçakır

DEVLET, HALKA ADİL DAVRANMAK ZORUNDADIR



Devlet,vatandaşları arasında her alanda eşit davranmalıdır.Özellikle sağlık,eğitim, güvenlik, adalet alanlarında ayrımcılık kesinlikle yapılmamalıdır.
Gelir dağılımı da tüm halka dengeli yansımalıdır.Şimdi ne oluyor.Dokuz kişiye bir pul,bir kişiye dokuz pul.
Dar ve sabit gelirliler ile küçük esnaf eziliyor.Orta gelirliler ise ya gayrimeşru yollarla zengin olacaklar ya onlar da yardıma muhtaç hale gelecekler.Başka çözüm yok.Bu sıkıntı giderilmelidir.
Örnek olarak devlet kamu kaynaklarını eşit dağıtmalıdır.Önceki Cumhurbaşkanının vetosu ile gündemden düşen 2 B Orman yasası yeniden gündeme alınsa ve çıkarılsa elde edilen gelir kamuya adil olarak dağıtılsa, şu an içinde bulunulan örtülü ekonomik kriz atlatıldığı gibi ekonomiye yeni bir ivme kazandırılır.Orman vasfını yitirmiş arazilerin rantını hiçbir bedel ödemeden yiyenlerin topluma yaptığı haksızlık da giderilmiş Adalet sağlanmış olur.


İbrahim Ethem Erçakır

GLOBAL KRİZDEN NASIL ÇIKARIZ ?



Global krizden ülkemiz hiç bir şekilde etkilenmez.İddialı bir çıkış olsa da yazının tamamını okursanız siz de hak verirsiniz.
İlk önce önceki Cumhurbaşkanı döneminde veto endişesiyle gündemden çıkan orman vasfını yitirmiş arazilerin işgalcilerine veya ihale yoluyla herkese satışının sağlanıp,hazineye asgari 35 - 40 milyar dolar gelir getirmesi ile global krizin ülkemize etkisi önlenir.Bu bir.
İkincisi uzun yıllar sonra devletimizin sosyal devlet ilkesini hatırlayarak zor durumda olanlara yardım etmesi yine global krizin etkisini azaltır.
Üçüncüsü ise toplum fertleri arasındaki dayanışma,gerek aile gerekse komşuluk ilişkileri global krizin etkisinden kurtarır.
Bir diğer unsur da milletimizin sabrı,üretim azmi,milli kaynakların rasyonel değerlendirilmesi,tüketim çılgınlığına son verecek iradeye sahip olması,ayrıca yurtdışında çalışan vatandaşlarımızın ülkesine ve milletine olan desteği sonucu dünyayı sarsan ekonomik krizler artık bizi etkilemez.
Bilinçlenen milletimiz öyle döviz büfelerinde kuyruk da beklemez artık,YTL.'nin güçlü olması hem ülkemizde,hem komşularımızda,hem de dünyanın tüm ülkelerinde tasarruf aracı olarak da görülmesini sağlamıştır.Bu durumda kimse kalkıp,güçlü YTL.den çıkıp,dövize yönelmez.
Milletimizi millet yapan değerlere hem devlet hem de millet olarak, birlikte sahip çıkmaya başlayınca,ekonomimizde ki kırılganlık da ortadan kalkmıştır.
Ülkemizi daha da güzel günlere ulaştırmak için hepimiz daha da çok çalışmalıyız.


İbrahim Ethem Erçakır


ADİL GELİR DAĞILIMI


Ülkemizin olduğu gibi dünyanın en önemli sorunlarından biri de gelir dağılımının adil bir şekilde bölüşülememesi. Bunun sonucu olarak zenginler ile yoksullar arasındaki uçurum gittikçe artarak büyüyor. Bu uçurumun büyümesi ise dünyanın da ülkemizin de insanlarının huzurunu bozuyor, kalkınmasını engelliyor.
Çağımızı kıskacına alan vahşi kapitalist anlayışın getirdiği işgaller, emperyalist politikalar bu süreci körüklüyor. Halkı Müslüman olan ülkelerde zekât verenlerin bulunması, sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın sonucu olarak nisbi bir iyileşme sağlansa da, genel anlayış bu ülkelerde de sürecin hızla ilerlemesini engelleyemiyor. Bu olumsuzluklar toplumu içten içe birbirine düşman hale getiriyor. İşte son yıllarda dünyayı saran terör olayları, Fransa’dan sonra tüm dünya da görülmeye başlayan araçların kundaklanması v.s. olaylar bu kötü gidişin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Hemen hemen tüm dünya devletlerinin yöneticileri, geniş halk kesimlerinin gelirini artırmak yerine küçük bir azınlığı zengin etmek için çabalıyorlar. Zam, faiz v.s. enstürimanlarla halkı sömürüp, kendilerinin semirmesi için akla hayale gelmedik hilelere başvuruyorlar.
Zengin olmanın kimse karşısında olmaması gerekir. Bu genel bir ilkedir. Fakat bu zenginliğe de meşru yollardan ulaşılması ve muhtaç olanlara da bu zenginlikten bir pay ayrılması daha önemli bir ilke olmalıdır.
İşte dünyanın içinde bulunduğu buhrandan kurtuluşunun ve huzur ve mutluluğu yakalamasının temelinde bu formül bulunmaktadır. Esas önemli olan ise aslında herkesin bildiği ve kabul ettiği bu formülü herkesin uygulamasıdır.


İbrahim Ethem Erçakır

SIRADAN MI OLALIM, FARKLI MI ?


Sıradan olmanın kolaycılığına sığınırsak, somut bir başarı elde etmemiz mümkün değildir. Gerçek bir başarı elde etmek istiyorsak, ortaya bir fark koymalıyız.
Nerede olursak olalım, ne iş yaparsak yapalım, ortama bir artı katalım. Orada o işi yaparken sıradan davranmayıp, kendimizden bir şeyler ortaya koyalım. Bunu başarabilmek için, düşüncemizi o işe yoğunlaştırıp, geliştirmemiz gerekir. Ayrıntılara varıncaya kadar düşünüp, olumlu bir katkı ortaya koyabilmek için zihnimizi çalıştırmalı, daha önce yapılanları iyice araştırıp, üzerine ne ilave edebilirimin derdine düşmeliyiz.
Örnek verecek olursak; Bir öğrenci ders çalışırken, o dersi iyice kavrayıp, anladıktan sonra, bu konu hakkında daha ne yapılabilir, diyerek kafa yorması ve araştırmasını derinleştirmesi, ayrıca kendi zihnindeki fikirlerle bir şeyler ilave etmesi, diğer öğrencilerle arasındaki farkı ortaya koyması onu daha başarılı kılar. Bu örnek tüm alanlarda verilebilir. Herkes kendi alanında farkını ortaya koymanın çabasına girerse başarının ve kalkınmanın yolu açılmış olur. Bunu başarabilmek için, önce kendimizi küçük görmekten vazgeçmeliyiz.
Bugüne kadar bir şeyler ortaya koyan insanların, sadece diğer insanların hiçbir şey ortaya koyamadıkları için başarılı olduklarını unutmamalıyız. Aslında herkes doğuştan kabiliyetlidir. Fakat çoğu insan kabiliyetini ortaya çıkaramadığı için sıradan kalır. Kabiliyetli olduğunu fark eden ve bu kabiliyetini ortaya çıkarabilen insanlar başarılı olurlar.
Hem kendimize, hem ülkemize, hem de dünyaya farkımızı göstermenin zamanı geldi, geçiyor. Hemen önümüzdeki işten başlayarak, farkımızı ortaya çıkaralım ki kalkınmamızı başaralım.


İbrahim Ethem Erçakır

VURDUMDUYMAZLIK...


Nedir bu? Niçin bu dünyada başkalarının da yaşadığını düşünmüyoruz?Dünyanın büyüklerimizden bize miras kalmakla birlikte, bizim de küçüklerimize miras bırakacağımızı neden düşünmüyoruz?Bu dünyada sadece bizim değil, aile fertlerimizin, arkadaşlarımızın, komşularımızın ve daha birçok diğer insanların hatta hayvanların, bitkilerin de yaşadığını niçin görmezden geliyoruz?
Hangi inanışa veya inançsızlığa, görüş ve ideolojiye dâhil olursak olalım bu dünyada sadece kendimizin yaşamadığını kafamıza iyice yerleştirelim. Yerleştirelim ki önce saygılı olmayı öğrenelim, saygılı olmanın karşılığında da sevgiye mazhar olmayı hak edelim. Böyle davrandığımızda birkaç küçük süistimal dışında gerçek bir mutluluğa kavuşacağımızı bilelim.Bu dünyada yaşayan tüm canlıların yaşama haklarını koruyalım ve gözetelim. Doğal dengenin korunması için çalışalım. Dikilen bir ağacı, bir çiçeği, ekilen bir toprağı, kimin ekip, diktiğine bakmadan koruyalım, gözetelim. Çünkü bunlardan sadece eken, diken, biçen değil, tüm canlıların istifade edebileceğini, hatta ettiğini de unutmayalım.Özellikle çevremizi çöplerle, sigara izmaritleri ile ve diğer materyallerle kirletmemeye çalışalım. Havamıza, suyumuza, toprağımıza sahip çıkalım.
Fikirlerimizi kaba kuvvete dayanarak değil, medenice anlatalım. Kendi fikrimizi, görüşümüzü anlatırken, başkalarının da görüşü olduğunu unutmayalım hatta önce karşı tarafın görüşlerini dinleyelim.Beğensek de, beğenmesek de toplum kurallarına uyalım, yanlış olduklarına inandığımız kuralların doğrusunu topluma anlatıp, değişmeleri gerekiyorsa hukuki yollar takip edilerek değiştirilmesi için çalışalım.


İbrahim Ethem Erçakır

1 Şubat 2008 Cuma

ADALET VE ÖZGÜRLÜK



Adalet ve özgürlük tüm bireylerin doğal haklarındandır.Her birey bu haklarının kendisine verilmesini beklerse,boşuna beklemiş olur.Öteden beri ve hatta özellikle çağımızda kimse kimseye durduk yerde hak bağışlamıyor.Bireyler haklarını elde edebilmek için bireysel veya toplu halde çaba sarfetmeleri gerekiyor.
Doğal olarak bu çabalar,bireylere haklarının elde edilebilmesi için gayrimeşru eylemlere girişme hakkı tanımadığı gibi,başkalarının haklarını da gasp etme hakkı tanımıyor.
Ülkemizde, dünyanın hemen hemen hiç bir yerinde görülmeyen hak ihlallerini yapanlar,bir de sanki kendi hakları ellerinden alınıyormuş gibi, meşru, gayrimeşru tüm eylemleri düzenleyip, ortalığı toz dumana katarken, haklarını meşru yollarla talep edenleri de güya korkutup, sindirmek istiyorlar.
Hak arayışlarını önleyebilmek için, akla hayale gelmeyen manevralarla, ülkemizin yetkili yetkisiz tüm bürokratlarını ve kurumlarını manipüle etmeye çalışıyorlar.
Demokrasinin gereği olan, hukuka saygı ilkesini bir kenara bırakıp, hukuk dışı yollara gönderme yapıyorlar.
Tüm bu olumsuz duruma ve milletimizin meşru haklarını yeterince talep etmemesine rağmen, milletimizin verdiği yetkiyi, yine milletinin hizmetine sunan milletvekilleri,bu hak ve yetki gasplarına boyun eğmeyip, gerekli anayasal ve yasal çalışmaları gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
İşte tam da bu sırada, uzun yıllardır hakları elinden alınan milletimiz, tüm meşru yollarla, vekillerinin arkasında durmalıdır.


İbrahim Ethem Erçakır